Kar Üstünde Kan Damlası
Oyhan Hasan Bıldırki

Kar Üstünde Kan Damlasý Kimlik E Posta Favori Siteler Resimler Dað Manzaralarý Konuk Defterim Radyo TV Kar Üstünde Kan Damlasi Rüyâlar Gerçek Olsa Yeni Bir Güne Doðru Hüseyin Suç Þeftali Çiçekleri Ümit Yorgunu Seni Bekleyecegim Kaderci Gövel Ördek Haziran Þarkýlarý Karanlýk Gecede Yürüyüþ Pusu Çatýþma Hikâyecinin Park Günlüðü Çakýr Keyif Beyaz Gül Martýlar



    

      BEYAZ GÜL * Öykü * Oyhan Hasan BILDIRKİ

     Geceler güzeldir. Sevmek kadar güzeldir belki. Ama kaçımız bunun farkındayız? Belki hiç, belki de hepimiz... Gecenin bu güzelliği çekiyor beni ve birini, Şükrü’yü.
     - Sıkkınım, diyor Şükrü. Biraz şöyle dolaşsak.
     - Şimdi mi?
     - Fark eder mi? Ha gece olmuş, ha gündüz. Hayat o kadar tatlı ki, inan acılar olmasa, yaşanmaz.
     Anlıyordum. Onun derdi, benimkinden de beterdi. Evlerinin penceresinden bize bakan bir kıza lâf atmayı denedi. Mani oldum.
     - Yengen olur, dedim.
     - Yok, dedi. Bu kadarı da fazla. Sağa dön yenge, sola dön yenge. Köküne kıran gireceği de yok ya?
     Kız, bir öfkeyle, bir hınçla çekti perdeyi. İçindekini kustu:
     - Terbiyesizler, utanmazlar!
     Geceler güzeldir. Geceler tatlıdır. Acılar olmasa, inan yaşanmaz. Yaşamak, sebepsiz olmaz. Sebep ister kin olsun, ister tatlı bir duygu. Sebepler yaşatır adamı.
     - Ne anladın? dedim Şükrü’ye.
     - Zaten neyi anlıyoruz ki?
     Hakikat buydu. Türlü boya ile sıvanmaz gerçek buydu. Kişiler ne anlıyordu, neyi anlıyordu belirsiz. Bir gülüş, bir içtenlik bizim için yeter sebeptir. Oturur neler yazmayız bir kıza veya kadına? Ama o, bizi sevmiyormuş, ne çıkar? Yarattığımız dünyanın kişileri mutlu ya! Onlar seviyorlar ya birbirlerini! Bunlar mutlu kılıyor bizi.
     - Hayat, diyecek oldu Şükrü.
     - Bırak canım, dedim. Ne var hayatımızda? Güllere bak sen, güllere.
     - Hem de beyaz gül...
     En tatlısını, en nazlısını koparıyorum, hayır dişliyorum. Apartmandan yükselen çirkin gülüşlere aldırmıyorum. Sonra yavaş yavaş düşünceler sarıyor beni. Ramazanpaşa’da, Şükrü’den ayrılıyorum. Adımlarım sıklaşıyor, Gazi Bulvarı’ndan 47. sokağa geçiyorum.
     “Biz de böyleyiz” diye düşünüyorum. “Dünyaya gözlerimizi açtığımız zaman, ne kadar saftık, ne kadar temizdik! Ya şimdi? İftiralar, dedi-kodular; allak bullak ediyor bizi. Benim güle yaptığımı, kişiler de kişilere yapıyor.”
     Köşeyi dönünce, heyecanlanıyorum. Beyaz gülü, ona atmak istiyorum. Sabahleyin uyku mahmurluğuna yenilmez de görürse beyaz gülü; heyecanlansındı, kızsındı, köpürsündü. Benden böyle bir davranış beklemediğini de düşünsündü.
     Varol Kuaför’ün ışıkları sönmemişti. Düşüncelerimi güya kimse bilmiyordu. Oysa ben, ne kadar utandım. “Hayır!” dedim. “Beyaz güle kıymamalıyım.” Varsın gözümün önünde solsundu. Beyazının üzerinde de hiçbir canlılık kalmasaydı. Kirlenseydi. Ama bütün bunlar, gözümün önünde olsaydı, ne çıkardı?
     Atmadım beyaz gülü ona. Yüreğimi ikiye böldüm. Ölçtüm, biçtim. Kendime kızdım, köpürdüm, küfrettim.
     - “Biz de böyleyiz!” dedim yeniden. “Aynı beyaz gül gibiyiz. Belki de kaderimiz onun avuçlarında gizliydi, yer yer de kirliydi. O bana, ben ona; durmaksızın veryansın ediyorduk.”
     Oysa şimdi, avcuma düşmüş beyaz gülün ağlamasına da aldırmıyordum. Varsın gözümün önünde ağlasın dursundu. Beyaz gül, sadece benim gözümün önünde kirli sarıya dönsündü. Ama ikimizin arasında kalsaydı bu.
     Beyaz gül hâlâ duruyor. Onu hâlâ saklıyorum. Ne var ki, günden günü soluyor, kirleniyor.
     İftiralar, dedikodular tükenmiyor...
     Beyaz gül de kirleniyor...
     Ama yüreğimin öbür yarısındaki beyaz gül, hâlâ ilk günkü gibi duruyor! Arada bir, yüreğimi kanatıyor!
     Yeni Kıroba Gazetesi, 17 Mart 1966 / Aydın

     Oyhan Hasan Bıldırki

<